Az önce Elephant Journal’da İngilizce bir makale okudum ve o kadar hoşuma gitti ki Pazar sabahımı keyifle çeviriye ayırmaya karar verdim çünkü sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazı benim uzun süredir üzerine kafa yorduğum, acı çektiğim, göz yaşı döktüğüm ve kendimi içinden çıkarmakta çok zorlandığım bir durum üzerine “aşkı bağlanmadan yaşamak” üzerine…
Makalenin adı “The Gift of Being Unattached in Relationships” yani “İlişkileri Bağlar Olmadan Yaşamanın Hediyesi”. Böyle söyleyince çok garip geliyor biliyorum. Neden? Bir kere her şeyden önce aşık olduğumuz kişi bize bağlansın istiyoruz, bizi o kadar sevsin ki bırakamasın, biz o kadar çok sevsin ki bizsiz yapamasın istiyoruz. Yani biz dedim, sizi bilmem ama ben öyleyim. Aynısı kendim için de geçerli. Ben de öyle çok seviyorum ki onsuz yapamıyorum. Her seferinde bir daha hiç bu kadar sevemeyecekmişim gibi hissediyorum. Hayatımdaki en değerli şeyi kaybetmişim gibi. (Bu cümleyi kurduğum anda anne tarafım atlıyor hemen ya da çocuk tarafım: “Ne demek hayattaki en değerli şey? En değerli şeyler evladın değil mi, annen baban değil mi? “ diye. Ama aşk garip bir duygu işte, bazen bir anda her şeyi sollayıp her şeyin önüne geçebiliyor benim için. Karmik borçlarımla da alakalı sanırım, geçmiş hayatlarımda aşkın hakkını veremediğim için bu hayatımda en çok onu çalışıyorum sanki. Aşkın hakkını vermeye çalışıyorum bu ömrüm boyunca.) Peki bu o insanla mı alakalı? Yani aşık olduğum insan çok özel birisi olduğu için mi ben böyle hissediyorum? O gitse yerine yenisi olamayacakmış gibi? Hayır. Bu hayır cevabını gerçekten idrak ettiğim ve hayata geçirdiğim gün hayatımda çok şey değişecek:) Aklım anlıyor bu “hayır”ı ama kalbim henüz hazır değil sanırım.
Cevap “Hayır” çünkü bir insanı sevme kapasitem benimle alakalı o insanla değil. Bir kere sevdiysem tekrar sevebilirim, hem de her seferinde daha çok sevebilirim. Bir tek insana tutunup bırakmamak, hem de o seni istemediğinde bile, işte bu yüzden çok anlamsızlaşıyor. Bir taraftan da egom bastırıyor tabi, aşık olduğum kişiyi en özel yere koyan tarafım, o da beni en özel yere koysun istiyor. Bir daha kimseyi beni sevdiği gibi sevmesin istiyor. O en çok beni sevdiyse eğer özel ve değerli hissediyor. Oysa en çok sevilmek değil, en çok sevebilmektir belki de bizi özel kılan… Halbuki ne kadar anlamsız bırak adam da daha çok sevsin daha çok mutlu olsun, insan sevdiği için en iyisini istemez mi? Ego bağırıyor oradan “… ama, ama, ama, peki ya ben? Banane banane sevmesin başkasını beni sevsin, unutamasın” diye sürekli bir parazit yapıyor:) Gülüyorum içimden çünkü artık egomu yakalayabiliyorum. Eskiden farkında bile değildim ama artık uyanmanın keyfini yaşıyorum. Hayatım şu aralar egomla saklambaç oynamakla meşgul:) Çok keyifli herkese tavsiye ederim.
Neyse çok uzattım gelelim makaleye:
“Aşk karşılığında hiçbir şey beklenmediği zaman başlar” diyor Thich Nhat Hanh. Ne harika bir söz! İçime işledi! Yıllardır insanları sevdim sanmışım meğer… Oysa beklentim karşılanmadığında küçük çocuk gibi tepinmek, küsüp gitmek, “sen beni sevmiyorsun” demek, değersiz hissetmek hep egomun oyunlarıymış ve sevgi kavramından çok uzak biraz da sahte hareketlermiş. Geç de olsa farkettiğim için çok mutluyum.
Sağlıklı Bir İlişki Şans Eseri Gelmez, Seçim Sonucunda Gelir
“Aşkta bağsız olmak yani bağlanmamak gerçekten mümkündür” diyor yazar. “Ve bu hiçbir şeyin gitmesine izin vermek değildir, daha çok ilişkiden beklentilerimizi değiştirmekle alakalıdır.” Diye devam ediyor. Bundan sonrasını direkt çeviriyorum.
Ne kadar tekamül yolunda gelişmiş veya spiritüel olursak olalım, ilişkiler gölge tarafımıza meydan okur ve çocukluk yaralarımızı aşmamız için gerekli çalışmaya işaret ederler.
Aşkta bağlanmamak aşık olduğun kişinin gitmesine izin vermek değildir, ya da aşkın kendisinin gitmesine izin vermek de değildir.
Sadece beklentilerimize bağlanmamak veya daha önceden başarılı bir ilişkiyi yargılamak için önceden belirlenmiş sonuçlara bağlanmamaktır.
Bildiğimiz gibi ilişkiler için izlememiz beklenen ideal bir plan vardır. Tanışırız, öpüşürüz, konuşuruz, beraber daha çok zaman geçiririz, birbirimize “Seni seviyorum” deriz. Ailelerimizi tanıştırırız. Aynı eve taşınırız ve ardındatn tabi ki tek taş yüzük gelir.
Evet bu aşkta bağlanmamak değildir bu daha çok bir planı izlemektir. Hatta benim fikrime göre oldukça sınırlandırılmış bir planı. Eğer aşkta bağlanmamayı amaçlıyorsak önce kendimizle ve bizi kışkırtan, tetikleyen şeylerle çalışmamız gerekir. **Burada yine araya gireceğim, aslında yazar burada kendimizle çalışmak derken yaralarımızı bulup iyileştirmeyi kastediyor. Çünkü aşık olduğumuz kişi ile yakınlaştıkça onun bizim yaralarımıza dokunma ve canımızı yakma ihtimali artıyor. Düşünün ki bütün vücudunuz yaralarla kaplı ancak hayatınızda biri yoksa size dokunan o zaman pek fazla bir sorun olmaz. Ne zaman ki birisinin alanınıza girmesine izin verirseniz size sarılmasına, dokunmasına işte o zaman canınız yanmaya başlar. Çünkü yaralar oradador ve siz onları birisi dokundukça hissettiğiniz acı sayesinde farkedersiniz. İşte bu yüzden yakın ilişkiler yaralarımızı farketmek, yerlerini bulmak ve iyileştirmek için bulunmaz bir nimettir.
Biz insanlar yarım kalmış, henüz bir karara bağlanmamış, tanımlanmamış durumların varlığında zorlanırız. Çoğumuz tam olarak ne noktada olduğumuzu ve ne tür bir durum içinde bulunduğumuzu bilmek isteriz ve böylelikle duruma uygun kurallara göre hareket eder rahatlarız.
Ancak bunu yaptığımız her an içinde bulunduğumuz aşkı sınırlandırırız ve aslında kategorize ederiz.
Bağlanmadan sevmek, karşımızdaki insanın ne yaptığını umursamamak ve böylelikle incinme ihtimalimizi ortadan kaldırmak değildir. Aksine karşımızdaki insanı, geleneksel kuralları bir kenara bırakıp, ilişkinin kendisi için konuşmasına ve kendi yolunu çizmesine izin verecek kadar sevmektir. ** Yine araya girerek çok basit bir örnek vermek istiyorum. Kendim de yaşadığım için biliyorum, sevdiğiniz kişiyi ailenizle tanıştırmak istemek bazen böyle bir şeydir. Sırası geldiği için ve kurala uygun olduğu için mi ailenizle tanışmasını istiyorsunuz, ailenizden onay almak mı istiyorsunuz yoksa onu çok seviyor ve sevdiğiniz diğer kişilerle paylaşmak mi istiyorsunuz? Bu sorunun başka yanıtları da olabilir ancak yanıt ne olursa olsun sadece farkında olun ve sırf siz istediniz diye karşı tarafın beklentinizi karşılamasını istemeyin. Unutmayın beklenti varsa aşk yoktur;)
Beklentilerimizi değiştirebildiğimizde, tecrübelerimiz de değişebilir.
Bir düşünsenize, aklımızda idealize edilmiş düşünceler olmadan yeni bir ilişkiye başlayabilseydik yolda neler mümkün olurdu? O zaman aşkı tanımlamak için daha önceden belirlenmiş sınırların içinde kalmayı zorlamak yerine kendimize ve bu birlikteliğe organik ve doğal bir şekilde gelişme olanağı tanımış olurduk.
Aşkta bağlanmamak şu demek:
“Seni sen olduğun için seviyorum, senin de karşılığında beni sevmeni beklediğim için değil.” demektir.
“Seninle olabildiğince çok anın tadını çıkartmak istiyorum çünkü bu fırsatların ne kadar devam edeceğinin hiçbir garantisi yok.”
Aşkta bağlanmamak birini özgürce sevebilme yetisidir. Her iki insan da özgür iradeleri ile gelirler ve giderler hiçbir zaman belli bir zamanca uygunluk veya davranış kalıpları beklentisi olmadan.
Gerçek şu ki, bağlanmadan aşk yani bağsız aşk kolay değildir.
Birini bu şekilde sevebilmek için önce kendi yaralarımızın adını koymamız, onlarla oturmayı öğrenmemiz gerekir; terkedilme korkumuzu, reddedilme korkumuzu ve doğduğumuz andan itibaren bir ilişkiden her neyi beklemeye koşullandıysak onu farketmemiz gerekir.
Bu çalışmayı bir kere yapmaya başladığımızda hemen bitmez tabi ama bağlanmama yolunda güvenle ilerlememiz mümkün olur. Ve anlarız ki hissettiklerimiz ve duygularımızın karşımızdaki insanla hiçbir alakası yok sadece bizimle ilgili.
Benim yaralarımdan birisi terkedilme korkusu çünkü çocukluğumdan beri “Erkeklerin çoğu gider” inancına koşullanmışım. Zihnimin bu yapısını iyileştirmeden önce, hayatımdaki adama bu korku ve endişe ile sert ve ani çıkışlarda bulunurdum ve bu çıkışlarımını onun davranışları yüzünden olduğuna inanırdım. Şimdi ise, aynı durum ortaya çıktığında onun davranışlarını olduğu gibi görebiliyorum ve tepkilerim tamamıyla farklılaştı. Artık beni iyileştirecek birisini aramıyorum veya her zaman hayatımda olacağının garantisini veren ve güvende hissetmemi sağlayan birisini de beklemiyorum çünkü bunları kendim yapabilirim.
Bu yolculuk beni ne kadar öteye götürmüş olursa olsun, bazen hala tetikleniyorum ancak şimdi basitçe gülümsüyorum ve biliyorum her tetiklenme benim daha da derine inmemi ve bağlanmamanın farklı bir seviyesine atlamamı,gelişmemi sağlayacak.
Bağsız olduğumuzda bu diğer insanın gitmesine izin vererek, onu bırakmıyoruz sadece beklentilerimizin hepsini bırakıyoruz. Çünkü kişileri bırakmak kendimizi iyileştirmek için yapacağımız derin ve sancılı çalışmadan da kaçtığımız ve pes ettiğimiz anlamına geliyor. Böylece kendimizi geliştirmek için eşsiz bir fırsat olan yakın ilişkilerden kaçmış oluyoruz.
En basit haliyle “Bağsız olmak farkındalıkla sevmeyi seçmektir- Unattachment simply means that we are choosing to love in a mindful way.” Birimiz diğeri için oradadır olabildiği zaman. Birbirimiz için orada olamadığımız durumlarda ise her ikimiz de bireysel olarak mutluyuzdur.
Bu eşinizin, sevgilinizin kendi yolculuğuna da en az kendi yolculuğumuza duyduğumuz kadar saygı duymaktır. Ve bağsız aşkta hiçbir şeyi zorlayamayacağımızı bilmektir. Bu hayatta birisinin bizi sevmesi için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur, ve birisinin bize aşık olmasını durduracak bir şey de yoktur.
Eğer aşka bir hayatın bize sunduğu bir hediye olarak yaklaşırsak, sevilen kişi karşılık verse de vermese de, kendi isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı bir kenara bırakarak, onun varlığında birini umursamanın ve onunla ilgilenmenin eşsiz cevherini yaşayabiliriz.
Aşkta bağsız olmak, bir başkası için hissetiklerimizi davranış, seçim ve sonuçlardan bağımsız olarak kabul etmek, takdir etmek ve şükran duymaktır. İşte en gerçek aşk budur.
“Yolculuğumuz hayatın daha derinine inmekle alakalıdır ve ona daha az bağlı olmakla.”
“Our journey is about being more deeply involved in life, and yet less attached to it.”
~ Ram Dass
~
Author: Kate Rose
Editor: Ashleigh Hitchcock
http://www.elephantjournal.com/2016/08/the-gift-of-being-unattached-in-relationships/
**Eğer siz de yaralarınızla tanışmak ve çalışmak isterseniz dönüşüm yolculuğunuzda size eşlik edebilirim. Yeter ki bana bir yerlerden ulaşın;). Sevgide kalın, Hazar